21 Temmuz 1972 | Yeni Ortam Dergisi
"Gaz Odası" "Peter Weiss'in 'Soruşturma' adlı belgesel yapıtını okudum. Savaş yılları boyunca Nazi'lerin Auschwitz toplama kampında işledikleri suçları gözler önüne seriyor. Seri halinde yargılamasız, sorgusuz sualsiz kurşuna dizilen tutuklular, kalbine fenol iğnesi yapılarak öldürülen kadınlar, gaz odasına tıkılıp boğulan yığın yığın insanlar, insanlar ve insanlar...
Müthiş bir şey bu kitap. Yazar kendiliğinden bir sözcük bile uydurmamış. Sadece 1965'te Frankfurt'ta görülen dava dosyasını ele almış. Yargıç, savcı, avukatlar, sanıklar, tanıklar neler diyorlar, bir bir incelemiş. Tıpkı bir film montajı yapar gibi 11 tabloluk bir piyes çıkarmış ortaya.
(...)
İster piyes, ister oratoryo, ne derseniz deyiniz, ben bugün burada o acı gerçekle özetinin yalnız bir bölümü üzerinde kısaca durup okurlarımı düşünmeye çağırmak istiyorum.
(...)
Yargıç - Kapılar açıldıktan sonra odayı hiç gördünüz mü?
Tanık - Gördüm. Gövdeleri kapının ve sütunların yanında birbirine kenetlenmişti. En altta bebekler, çocuklar ve hastalar vardı. Onların üstünde kadınlar, en üstte de en güçlü erkekler.
Tanığın bu sözleri beni uzun uzun düşündürdü. Gaz yukarıdan, tavandaki deliklerden verildiği için ilkin alta yayılıyor, sonra derece derece tavana kadar yükselerek tüm odayı kaplıyor, oradan bir santimetre küp oksijen bırakmayarak her canlıyı boğuyordu. İşte o birkaç dakikalık ölüm kalım boyunca insanlar insanlıktan kopuyor, ırk, inanç, düşünce yakınlığına boş vererek bilinçsiz, hayvansal bir çabayla, sırf bir dakikacık daha nefes alabilme, bir dakikacık daha hayatta kalabilme içgüdüsünün baskısı altında bebek, çocuk, hasta, yaşlı, aklına getirmeksizin ezebildiğini ezmekten kendini alamıyordu.
Hayal gücümüzü biraz zorlayarak bugünkü dünyamızı kocaman bir gaz odasına benzetemez miyiz? Öyle bir gaz odası ki, oraya başkalarının suçu yüzünden değil, çağımızın gerçeklerini kavrayamadığımız için kendi anlayışsızlığımızın kurbanı olarak kendimiz dalmışızdır. Daha açık bir deyişle güzelim dünyayı bir gaz odasına çevirenler, dünya düzenini kurmak ve korumakla yükümlü tüm uluslar ve onların sorumlu yöneticileridir. "Altta kalanın canı çıksın,ben çıkarıma bakarım" zihniyetini yansıtan bu yaşam felsefesi sürüp gittikçe bir gün gelecek, altta kalan, üstte kalan ayrımı bile gözetilmeksizin ufak büyük, güçlü güçsüz, bütün toplumlar bir arada boğulmak, yok olmak tehlikesini belki de önleyemeyeceklerdir.
Ve o zaman dar görüşlü yöneticilerin davranışlarını bağışlayıcı hayvansal bir içgüdü özrünü ileri sürmeye de olanak bulunamayacaktır.
Hem ben Auschwitz'deki gaz odasında gördüklerini yargıca anlatan tanığın bir noktada yanılmış olabileceğini düşünmekten kendimi alamıyorum.
Birbirine kenetlenmiş cesetler arasında altta kalanların hepsi bebek, çocuk, hasta ve kadınlardan mı ibaretti? İçlerinde bir tane olsun onları ezmeyi gereksiz bulan güçlü bir erkek yok muydu? Onu tanık görmemiş olamaz mıydı?
Neden olmasın?"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder